sanal röportajlar dizzisi -3- civic

korki: hoşgeldin
civic : hoşbulduk

k: gelebilmene şaşırdım aslında
c: niye ki olm?
k: ne bileyim abi yoğunsun ya bu aralar
c: ha evet sorma ama tatlı bir yorgunluk tabi (gülümsüyor)

k: isim nereden geliyor?
c: bi arkadaş saolsun söyledi, üzerime yapıştı 10 senedir
k: arabadan di mi?
c: aynen öyle
k: civvic mi civic mi?
c: civic

k: ev neredeydi?
c: biliyosun ya niye soruyorsun?
k: e röportaj yapıyoruz ya
c: ha doğru, şerifali’deyiz

k: güzel oralar yahu, italyan panjurlar felan
c: italyan balkon
k: neyse işte
c: güzel abi işte, bizim için en uygun bölge orasıydı

k: memleket?
c: konya ve kasaba
k: konya?
c: yani doğum konya, sonra kasaba

k: e istanbul’a geleli epey oldu sen
c: 19 sene
k: istanbul’lu sayılırsın artık
c: öyle gibi sanki

k: hangi takım?
c: fener

k: meslek?
c: problem manager
k: detay?
c: uzun sürer anlatması şimdi
k: bi özetleyivereydin bari
c: ya işte genelde fotokopi makineleri üzerine (gülüyor)

k: bisiklete biniyordun bir aralar, hatırlıyor gibiyim
c: ya yine binerim de işte vakit yok
k: ne zaman oldu ki zaten
c: efendim?
k: bu sene yapalım bir iki tur beraber
c: bakarız

k: extrem sporlar ile de ilgileniyorsun di mi?
c: e işte biraz snowboard
k: seneye gidiyor muyuz?
c: mutlaka

k: sevdiğin oyunlar?
c: call of duty, fifa, pes
k: pes ve fifa’da hangi takım?
c: bu aralar inter, daha önce milan ve mençıstır vardı
k: pek fark etmiyor zaten di mi senin için
c: yani evet, (bir sigara yakıyor)

k: lcd mi plazma mı?
c: lcd
k: sebep?
c: daha canlı renk veriyor lcd, ben de daha canlı  ve parlak görüntüyü seviyorum
k: ne kullanıyorsun?
c: samsung 6 serisi

k: plazma tercih eden bir arkadaş var, onunla bir ara lcd/plazma tecrübelerinizi paylaşsanız da buraya yazsak diyorum.
c: bana uyar

k: çok okuyorsun diye biliyorum
c: doğru, tarih özellikle.
k: en son ne okudun?
c: en son uykusuz okudum vapurla kadıköy’e geçerken.

k: var mı bu aralar tavsiye edebileceğin, izlediğin birşeyler
c: spartacus blood and sand diye bir dizi var.
k: baya iyi diyorlar
c: benzersiz

k: motor alayım diyorum, ne diyorsun?
c: al da öyle konuşalım

k: kedi seven bir insansın?
c: severim
k: adı ne?
c: robin
k: güzel kedi ama, sırım gibi
c: esas beyaz vardı bir tane
k: o da güzeldi bak doğru.

k: sigara?
c: bırakıyorum
k: ne zaman?
c: temmuz gibi

k: haberleşelim o zaman temmuz gibi
c: tamamdır.

k: uykuyu seviyorsun?
c: kim diyor?
k: ben diyorum
c: neden ki?
k: manisa garajı desem?
c: durdur arabayı inecem ben
k: arabada değiliz olm
c: olsun. camdan çıkarım o zaman

k: lan olm dur, aha gitti valla.

çernobil hadisesi 1/3

büyük bir düzlüğün ortasında bir kasaba.
kasabanın 3km ötesinde bir nükleer santral.
santralde yapılan bir deneme.

denemenin yanılmaya dönüşmesi ve durdurulamaması.
teknolojinin insan evladına tokat gibi cevabı.
‘neyle oynadığına dikkat et, elinde patlayabilir’

çernobil ismini ilk duyduğumda bu resimdeki baca hala tütüyordu. 86 senesi. aylardan nisan.
günlerimiz okula gitmek, ders çalışmak, boş boş takılmakla geçiyordu.
muhtemelen akşam yemeğini yerken açık duran televizyonda kulağıma çalınmıştır.
çok üzerinde durmadım, bizden uzaktaydı kesin, bir etkisi olmazdı.
yakınındaki insanlara ise ne etkisi olurdu hem bilmiyordum hem de umurumda değildi, çocuktum.
büyük olasılıkla şöyle bir göz ucuyla bakıp yemeğime devam etmişimdir.

sonra başka başka konuşmalar duymaya başladık.
bir bulut oluşmuştu, tehlikeliydi ve özellikle karadeniz bölgesinde etkili olması bekleniyordu.
umursamadım. hala çok uzaktı. etkisinin ne olabileceğini de bilemiyordum.
bilirsiniz, kötü şeyler hep başkalarının başına gelir, bu da onun gibiydi.

sonra çay içen bir adam gördüm televizyonda.
bakın içiyorum, zarar görmedi karadeniz dedi.
başka bir adam çıktı, herşey kontrol altında, önlemlerimiz tam dedi.
zaten çay da içmiyordum, çok önemsemedim.

pek de alınabilecek bir önlem olmadığını bilmiyordum.

aslında ne olup bittiğini çok fazla insan bilmiyor 86 senesinde. bir kaza oldu ve sonrasında kontrol altına alındı herşey deniliyor. aslında pek öyle olmadı.

aslında birçok şey bize anlatıldığı gibi olmadı.

nükleer santral pazarlamasının tam gaz sürdüğü 10 senesinde, o zaman neler yaşandığı biraz daha merak edilmeli.
dozer kepçesi ve kompressör makinesi ile eşek şakalarının yapıldığı memleketlerde radyasyondan koşarak kaçılamayacağı öğrenilmeli.

ikinci bölümde görüşelim.

hayat stand(art)ı

hayat kısa diyorlar, doyasıya yaşa. olmuyor tabi öyle söylemekle, çok da kolay iş değil.

hayata bir kez geliyorsun tavsiyeleri, vur dibine şişenin önerileri… bakıyorsun bunu öneren adama, hadi oradan diyorsun, sen pek yaşamışsın da sanki. diyor ki, yaptıkların değil yap(a)madıkların üzecek seni, çok da tın diyorsun, daha çok var, bugün olmazsa yarın, olmadı haftaya.

çok da geyik laflar var. aslına şahane laflar ama o kadar çok tekrar ediliyor ki, artık vasatlaşıyor belli bir süre sonra. işte bugün aslına hayatının ilk günü vs meseleleri. basbaya doğru işte. o kadar doğru ki, çok sıradan…

lafa gelince çenesi düşen, işe gelince eli üşenen adam dolu ortalık. anlatıyor da anlatıyor, haldır haldır konuşuyor. ne kadar karışık bir cümle kurarsa o kadar zeki olduğunu sanıyor.

sen öyle san…

bir de yaptıklarını anlatan, bu yaptıklarının çok da önemli olmadığı mesajını inceden veren, ama içten pazarlık teknolojisi ile övgü bekleyen, övgüyü alınca da yok canım o kadar da değil tarzı alçak gönüllülük şovu yapan alçak tipler var.

en çok size gıcık oluyorum. sürüngen gibisiniz.

böyle böyle hayat bir tiyatro sahnesi, bir oyun alanı, bir sirk haline geliyor zamanla kimilerimiz için. daha da basitleştirirsek bir pazar yeri. herkes kendini satma derdinde. bir bakıver de şöyle kendine, kim bilir kaç kişiye sattın kendini bugün, sayabilecek misin acaba.

sonra filozof kılıklı, iki kitap okuyup kendisini hayatın anlamını çözmüş zanneden dangalağın teki gelip, ama hayat çok kısa bak, durma hayatı yaşa diyor. lan görmüyor musun, hayatımız yalan, nesini yaşayacaksın diyemiyorsun. ya evet ben de aynı fikirdeyim, zaten yarın daha farklı başlayacak gün benim için falan gibi zırvalıyorsun.

kimse de bok sürdürmüyor anarşist kimliğine, sürekli hayatı değiştiriyoruz, hele bir yarın olsun da.

yaşamak bir sanatmış. popomun sanatı. ayakta durmaya çalışıyoruz, zaman zaman durabilmek için başkalarını düşürüyoruz, kimimiz de düşüyoruz. e şimdi sen mi daha iyi yaşadın hayatını bir başkasının sırtına basarak…

düşene gülerler bu gezegende. başkalarının başarısızlığıyla mutlu olur bu maymun sürüsü. sonra anlatırsın, yaşamak sanat diye.

ben öyle sanatın…..

yumruk

küçücük adamlarsınız ve gölgeleriniz gittikçe uzuyor, nedenini biliyorsunuz.

sahtekarlık akıyor paçalarınızdan. leş gibi kokuyorsunuz. o kirli kafanızın içinden neler geçtiğini biliyorum. iyiliğe kötülükle cevap vermeyi, sapsarı dişlerinizin arasından nefes almayı seviyorsunuz. ağzınız para kokuyor, riya kokuyor.

satamayacaklarınızın listesini yapmakta zorlanır mısınız bilemiyorum, her şeyin bir fiyatı var cebinizdeki listede.

o listeyi ağzınıza tıkamak isterdim. esasında boğazınıza tıkamayı tercih ederdim.
eğer imkanım olsaydı.

ama imkanım yok.

kimin var ki?

sanal röportajlar dizisi – 1 – divan edebiyatı

korki : ismin ne?
theone : theone

k: o ne biçim isim lan öyle?
t: sana mı soracam ?

k: soruma soruyla karşılık vermesene aslanım!
t: aslanım diyene çok fena yaslarım

k: lafa gelince dil pabuç kadar ya neyse artık
t: öyle mi?
k: öyle
t: hmm
k: ……

t: ne yiyecez?
k: ne bileyim abi ya, köfte mi yesek
t: yapma ya
k: valla ben yerim, sen bilirsin
t: balık mı yesek?
k: haa, ekmek arası mı?
t: o da olur

k: e gidelim bari
t: eve alıp yapsak olur aslında, çipura felan nefis

k: alalım bi ara. en sevdiğin oyunlar?
t: star, pes, fifa, call of duty, scrabble….
k: risk?
t: o da olur

k: peki risk nedir?
t: budur
k: risk değil ki o
t: öyle mi? ya ne?
k: çorap olm o, bırak bu numaraları
t: soket çorap ama

k: diyosun
t: diyorum

k: peki, bir sonraki sorumuza geçelim; meslek ne?
t: süper kahraman
k: nası yani?
t: süper işte
k: neyin süper abi? yani özelliğin nedir?
t: cezalandırırım

k: nası?
t: öyle

k: kadınlar hakkında ne düşünüyorsun?
t: sen ey kadın iyi dinle beni…
k: tamam yeterli
t: ben yeterli diyene kadar yeterli değildir
k: vay anasını

t: kesene bereket
k: afiyet olsun abi, güzeldi ama balık, palamut yiyelim bir daha sefere
t: o da olur, evde yapsak aslında

k: tatlı yiyelim
t: sütlü nuriye ?
k: tamamdır. memleket?
t: eskişehir

k: kaç yıldır istanbul?
t: 18

k: nerede oturuyorsun?
t: senin üst sokakta

k: abi kesene bereket, tatlı iyiydi, biraz hızlı yedik ama
t: afiyet olsun

k: hangi takım?
t: galatasaray

k: pes ve fifa’da hangi takım?
t: kırmızı olsun yeter, mençıstır, arsınıl, bayern münih…

k: müzikal?
t: denedik olmadı
k: yok yani hangi müzikleri tercih ediyorsun?
t: iyi olan her türlü müzik

k: kime göre iyi?
t: bana göre

k: dünya nerede dönüyor peki?
t: etrafımda dönüyor

k: en sevdiğin roman kahramanı?
t: nicholai hel
k: o niye?
t: e o da bir nevi süper kahraman
k: doğru aslında, o da cezalandırıyor
t: aynen öyle
k: şimdi anladım
t: …

k: dizin nasıl oldu?
t: motordan düşünce…
k: onu biliyoruz, iyi mi yani şu anda?
t: daha iyi, önümüzdeki sezona yetişecek gibi
k: ne sezonu?
t: kış sezonu
k: ha snowboard
t: ya ne olacaktı?

k: fışşşş
t: fışşşşş